İÇECEKLER KİTABI
1- Hamr (Yâni İçki) Her Şerr (Fenaug)In Anahtarıdır. Babı
2- Kim Dünyada İçki İçerse Âhirette İçki İçmeyecektir, Babı
3- İçkiye Devam Eden (Hakkında Gelen Hadîsler) Babı
4- İçki İçen Kimsenin Hiç Bir Namazı Kabul Olunmaz, Babı
5- İçkinin Yapıldığı Maddeler
6- İçkiye On Yönden Lanet Edilmiştir, Babı
7- İçki Ticâreti Babı
8- İçkiye Başka Adlar Takacaklar
9- Müskir (Yâni Sarhoşluk Veren) Her Şey Haramdır, Babı
10- Çoğu Sarhoşluk Veren Şeyin Azı Da Haramdır, Babı
11- Haütlak (Yâni Üzüm Ve Hurma Karışımının Şırasın) İn Yaşarlığı Babı
12- Nebîz (Şıran) İn Yapılışı Ve İçilmesi Babı
13- Bâzı Kablarda Kurulan Şıranın Yasaklığı Babı
14- Anılan Kablarda Şıra Yapmaya İzin Verildiğine Dâir Hadîsler Babı
15- Topraktan Yapılan Küp ve Testîlerdeki Şıra Babı
16- Kabın Üstünü Örtmek Babı
17- Gümüş Kablardan (Bir Şey) İçmek Babı
18- (Bir Şeyi) Üç Nefesle İçmek Bâb!
19- Tulumların Ağızlarını Dışarıya Kıvırıp Tulumun Ağızlarından Bir Şey İçmek Babı
20- Tulumun Ağzından (Bir Şey) İçmek Babı
21- Ayakta (Su Ve Benzerini) İçmek Babı
22- Kişi (Bîr Şey) İçtiği Zaman Sağa Verir Sıra İle Sağa Verir. Babı
23- Kabın İçinde Nefes Alıp Verme Babı
24- İçilecek Şeye Üflemek Babı
25- Avuçlarla Su İçmek Ve (Bardak Gibi Bir Kaba Veya Avuca Alınmaksızın) Dudakları Batırmak Suretiyle Su İçmek Babı
26- Topluluğa Su Ve Benzerini Sunan Kişi Hepsinden Sonra İçer, Babı
27- Cam Bardakta (Su Ve Benzeri Meşrubatı) İçmek Babı
İÇECEKLER KİTABI
1- Hamr (Yâni İçki) Her Şerr (Fenaug)In Anahtarıdır. Babı
Önemli bîr noktayı belirttikten sonra bu babta ve bunu tâktp eden bâblarda rivayet oluna hadislerin terceme ve izahına geçmeyi uygun buldum.
Hamr ı Bu kelime şarab mânâsına geldiği gibi azı veya çoğu herhangi bir kimseyi sarhoş eden her nevi içki mânasına da gelir. Hadislerde geçen Hamr kelimesi cumhura göre ikinci mânâyadır. Çünkü Buhârî, Müslim, Ebü Dâvûd, Tirmizİ ve N e s â i * nin rivayet ettikleri sahih bir hadiste. Resûlullah (Sallal-lahü Aleyhi ve Sellem);
Münkir olan (yâni sarhoşluk veren) her «ey hamrdır. Müskİr olan her ş«y haramdır. Kim dünyada İçki İçip bun* devam ederken (yâni bundan tevbe etmemiş iken) ölürse o kimse âhirette içki içme-yecektir" buyurmuştur.
N e v e v i bu hadisin izahı bölümünde: Bu hadis, bütün içkilerin haramhğını ve hepsine hamr denildiğini açıkça ifâde etmektedir. Hurmanın her çeşidinden, üzümden, arpadan, darıdan, baldan ve başka maddelerden imal edilen içkilerin her çeşidi bu hükme tâbidir. Selef ve halef tüm ilim adamlarının, cumhurun, Mâlik, Ah-m e d' in ve bizim mezhebimizin görüşü budur, der.
Yukarda verilen gerekçeye istinaden hadisleri terceme ve izah ederken Hamr kelimesini İçki diye terceme edeceğim. Durum sayın okuyucularımın bilgisine sunulurken müellifimizin bu kitabının 5, 8, 9 ve îo.cu bâblannda rivayet olunan hadisler de ayni konuya ilişkin olduğu için yeri geldikçe gerekli bilgi verileceğini ifâde etmek isterim.
3371) "... Ebü'd-Derdâ (Radtyallâhü an/t)'ten; Şöyle demiştir:
Bana dostum (Hz. Muhammed) (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şu tavsiyede bulundu i«İçki içme. Çünkü içki, her şerrin anahtarıdır.»"
Not: Zev&id'de bunun senedinin hasen olduğu bildirilmiştir.
3372) "... Habbâb bin el-Eret [2][2]
İzahı
Bu babın iki hadisi de Zevâid nevindendir. B e y h a k i de birinci hadîsi rivayet etmiştir. Birinci hadiste, şarab ve onun hükmünde olan içkilerin her kötülüğün anahtarı olduğu belirtilmektedir. Çünkü içki, aklı giderir. İnsanı kötülüklerden alakoyan akü gidince, her fenalığın kapısı açılmış olur.
İkinci hadîste de içkinin günahının diğer günahlardan üstün olduğu belirtilmektedir. Çünkü içki içen kimse sarhoş olunca diğer günahları da rahatlıkla işler. Bu hadiste üzüm asmasının ve hurma ağacının diğer ağaçların üstüne çıktığı gibi bu iki nevi ağacın mahsûlünden çıkan içkinin günahının da diğer günahların üstüne çıktığı ifâde edilmekle bir benzetme yapılmıştır. Bu nedenle bu hadisi terceme ederken Hamr kelimesini şarap mânâsına terceme etme yolunu tercih ettim.
Bu hadisteki; £y* fiili "Tüferriu" şeklinde de okunabilir. Butakdirde şöyle terceme edilebilir: "Şarabın ham maddesini veren ağaç dal budak doğurduğu gibi, şarap suçu da başka suçlan doğurur."[4][4]
İzahı
İbn-i Ömer (Radıyallâhü anh) 'in hadisinin benzeri B u -hâri, Müslim, Ebü Dâvûd, Tirmizi ve Nesâi tarafından da rivayet edilmiştir.
Bu hadîslere göre dünyada içki içen bir kimse bunu bırakıp tevbe etmeden ölürse, ahirette cennet şarabını içmeyecektir. Âlimler bu hadisleri çeşitli şekillerde yorumlamışlardır.
N e v e v î: 'Bu hadîsin mânâsı şudur: Yâni böyle bir kimse cennete girse bile cennetin şarabından mahrum bırakılır. Çünkü cennetin meşrubatının en üstünü cennet şarabıdır. İçki içme günâhını işleyen kimse bu suçundan dolayı cennetin bu nimetinden mahrum kalır. Cennete giren bir kimsenin arzu ettiği her şeyin cennette bulunduğu Kur'ân-ı Kerimin âyetiyle sabittir. Durum bu olunca, böyle olan bir kimsenin cennette şarabı hatırlamayacağını söyleyenler olmuştur. Bâzı ilim adamları ise demişler ki, böyleleri, şarabı hatırla-salar bile içme arzusunu duymayacaklar. Böylece diğer müslüman-lardan farklı olarak bu nimetten mahrum kalmış olacaklar, diye bilgi vermiştir.
Sindi de bu konu ile ilgili olarak aşağıdaki bilgiyi vermiştir: "Bir kavle göre bu hadîs, dünyada içki içip tevbe etmeden ölen kimsenin cennete giremeyeceğinden kinayedir. Çünkü cennete giren kimseler orada cennet şarabını içeceklerdir."
Îbnü'l-Arabi şöyle demiştir: îçki içen kimse ya tevbe etmeden ölür veya tevbe ettikten sonra ölür. Eğer tevbe ettikten sonra, yani içkiyi bırakıp Allah'a yönelerek durumunu düzelttikten sonra ölürse, günâhlardan tevbe eden kimse günah işlememiş gibi olur (tn-Sâallah). Şayet içki içmekten dönüş ve tevbe etmeden ölürse, Ehl-İ Sünnet mezhebine göre o kimsenin işi Allah'a kalır. Allah dilerse bağışlar, dilerse tazib eder. Eğer tazib ve muahaza ederse, o kimse mü'-min olarak öldüğü için ebedi biçimde cehennemde kalmayacak, imanlı olduğundan dolayı netice itibariyle ateşten çıkıp cennete girecektir. Böyle bir kimsenin azabını ve cezasını çektikten sonra cennete Şirince, cennet şarabını içip içmeyeceği meselesi hakkındaki ilmî görüşe gelince, bâzı sahâbilerin ve Ehl-i Sünnet mezhebi men* subu ilim adamlarının görüşüne göre, cennet şarabı içmeyecektir. Çünkü o kimse, içkiyi cennette içeceğine, acele edip dünyada içmiştir. Böylece bu nimetten mahrum edilecektir. Bu nokta çözüm isteyen bir meseledir. Bence de bu görüş benimsenir, der.
Sindi bundan sonra şöyle der: tbnü'1-Arab!' nin işaret ettiği problem ve çözüm bekleyen mesele şudur: Allah Teâlâ; = "Nefislerinizin iştiha ettiği (arzuladığı)
şeyler cennette sizler için bulunur" buyurmuştur. Sözü edilen kişinin cennet şarabından mahrum bırakılması, bu âyet karşısında nasıl izah edilir?
Bu probleme şöyle cevap verilir: Sözü edilen kişinin cennette şa-rab içmeyi arzûlamaması mümkündür. Allah o kimseye şarap içme arzusunu vermeyebilir.
Bence, eğer hadîsi yorumlamaya ihtiyaç varsa en uygun yorum şudur; Dünyada içki içip bundan dönüş yapmadan, tevbe etmeden ölürse, cennete ilk girenlerle beraber giremeycektir, yâni buna liyakati olmayacaktır.
Suyûti: 'Bence başka bir yorumla da yorumlanabilir. O da âlimlerin işaret ettikleri ve anlattıkları şu durumdur: îçki içip bundan dönüş yapmadan ve tevbe etmeden ölen bir müslümanın imansız ölmesi tehlikesine işarettir. Yâni içki, imansız olarak ölmeye se-beb olabilen günahlardandır. Allah müslümanları korusun. Bu tehlikeden Allah'a sığınırız' diye bilgi vermiştir.
Sindi son olarak şöyle der: Bence en uygun yorum, böyle bir müslümanın cennette şarab içme iştiha ve arzusunu duymama-sıdır.[6][6]
İzahı
Bu babın iki hadisi Zevâid nevindendir. Birinci hadiste içkiye devam eden kimsenin puta tapan kimse gibi olduğu bildirilmiştir. Sindi bu hadisin açıklaması bölümünde şöyle der:
İçkiye devam eden kimsenin puta tapan kişiye benzetilmesi sebebi. Allah Teâlanui; ÇjÜoJViJ ^-lilj Jlil 12} âyetinde içki içmeyiputa tapmakla beraber anlatmasıdır. Diğer bir sebep de sudun İçki içen ile puta tapan kimseler namaz ibadetinin kabul olunmamasıhususunda eşittirler. Çünkü puta tapan bir kimse namaz kılsa bile kıldığı namaz kabul olunmaz.
İkinci hadîste de, içki içmeye devam eden kimsenin cennete- girmeyeceği bildirilmektedir. Tirmizî bu hususta şöyle der: Çünkü içki içmeye devam eden kimsenin kötü âkibetinden korkulur, yâni imansız ölmesinden korkulur. Böyle bir kimse imansız öldüğü takdirde içki yüzünden bu hâle girmiş olur ve imansız öldüğü zaman ebedî olarak cehennemlik olmaya mahkûm olur. Şöyle de izah edilebilir: îçki içmeye devam eden kimse imanlı ölse bile cennete ilk girenlerle beraber giremeyecek. Ancak cezasını çekmek suretiyle günahından arındıktan sonra Allah'ın afvı ile cennet'e girebilecektir.[8][8]
İzahi
Bu hadisi N e s a 1 de kısa olarak rivayet etmiştir. Ayrıca Tİrmizt ve Hakim bunun benzerini Abdullah bin Ömer (Radıyallâhü anhümâ) 'den rivayet etmişlerdir. T i r m i -z 1, rivayet ettiği hadisin hasen olduğunu söylemiştir.
Tuhfe yazarı İbn-i Ömer (Radıyallahü anh) 'm buna benzer hadisinin izahı bölümünde özetle şu bilgiyi verir:
"Yani içki içip tevbe etmeyen bir kimsenin kırk sabah namazı kabul olunmaz. Bunun manâsı şudur: Böyle bir kimse ayıhp namazlarını usul ve âdabına, rükün ve şartlarına riâyet ederek kılsa namaz borcunu Ödemiş sayılmakla beraber kendisine hiç bir sevab yoktur. Âlimler böyle yorumlamışlardır. Nevevi: Her ibadetin iki yönü var: Birisi, o ibâdeti yapan kimsenin borcunu ödemiş olması, diğeri de bundan dolayı sevab kazanmasıdır. Bu hadîste namazın kabul olunmaması ifadesiyle sevabın" kasdedü-mistir, der.
Hadiste, içki içenin namazının kabul olunmayacağı bildirilirken bütün ibâdetlerden namazın anılması sebebine gelince Tuhfe yazarı bu hususta da özetle şöyle der:
Namazın anılmasının hikmeti şudur: Çünkü namaz, içkinin haram kılınmasına sebeb olmuştur. Ya da şu hikmettir: Namaz ibâdetlerin anası, en önemlisi olduğu gibi içki de kötülüklerin anasıdır. Bir kavle göre bunun hikmeti şudur: Namaz bedeni ibâdetlerin en fazî-letlisidir. îçki içenin namazı kabul olunmayınca diğer ibâdetlerin de kabul olunmayacağı anlaşılmış olur.
Hadisin «Kırk sabah, hiç bir namazı kabul olunmaz» ifâdesinden ilk hatıra gelen mânâ, sabah namazıdır. Bu, diğer namazlardan daha faziletlidir. Bundan maksad günlük namaz olabilir. Yâni kırk güne kadar beş vakit namazın hiç biri kabul olunmaz, sevabı elde edilemez.
Hadiste anılan tevbeden maksad da, sâdece tevbe ettim sözünü söylemek değil, içki içmeyi bırakmak, pişmanlık duymak ve bir daha içmemeye kesin söz ve karar vermektir.
îçki içenin kırk güne kadar namazının kabul olunmaması meselesinde sürenin kırk gün olarak tesbiti ile ilgili Sindi şöyle der: Îbnü'l-Kayyım demiş ki, bunun hikmeti şudur: İçilen içki, kırk güne kadar vücûdun organlarında ve damarlarında kalır.
İçki içenin dördüncü kez içkiye dönüş yapması ve tevbesini boz-ması hâlinde artık tevbesinin kabul olunmayacağı hükmü, zecri bir tedbir, kuvvetli bir tehdid mahiyetindedir. Halbuki tevbe kapısı ka-panmadıkça, edilen tevbe kabul olunabilir. Nitekim Tirmizi ve Ebû Davud'un rivayetlerine göre Ebû Bekir es-Sıd-
dik (Radıyaüâhüanh); ~»
«İstiğfar eden kimse günde yetmiş defa tevbesini bozsa bile günahta musir İsrarlı sayılmaz» buyurmuştur.
Bu hüküm şöyle de izah edilebilir: Dördüncü kez içkiye dönüş yapan bir kimse, diğer defalarda dönüş yaptığında olduğu gibi tevbe etmeye muvaffak olamaz.
Hadiste geçen «Redğ&»nra lügat mânâsı kokuşmuş cıvık çamur* dur. HabaTın asıl mânâsı da bozukluktur. Bu; akılda, durum ve dar*ranışlarda, bedende ve fiillerde olabilir. Hadiste ise Redğatü'l Habal terkibi ile, cehennem halkının vücüdlannın ateşte yanması dolayısıyla onlardan eriyip akan irin ve benzeri şeyler kasdedilmiştir.[10][10]
İzahı
Bu babın iki hadîsi Tirmizi, Ebû Dâv û d ve Ne-s â 1 tarafından da rivayet edilmiştir. Birinci hadîsi Müslim de rivayet etmiştir. Numan bin Beşir (Radiyallâhü anh) 'in Ebû D â v û d tarafından olan rivayetinde içkinin darıdan da yapıldığı belirtildikten sonra şu ilâve yer alır: ^xL* 'JS & ç$\j\ J^} «ve ben sizi mttskir (yâni sarhoşluk veren) her şeyden menederim.»
Hattâbi: Ebû Hüreyre (Hadıyallâhü anh) 'm hadisi, Numan bin Beşir (Radıyallâhü anh) 'in hadisine muhalif değildir. Çünkü Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) 'in hadisinin manâsı ve maksadı, içkinin çoğunlukla hurma ve üzüm ağaçlan mahsullerinden yapıldığını ifâde etmektir. İçki başka maddelerden de yapılmakla beraber, anılan iki ağaçtan yapılan içki daha şiddetli ve etkili olduğu için haramlığının da buna paralel şiddetine parmak basılmıştır. Buna benzer ifâdeler başka konularda da kullanılır. Meselâ doyurucu gıda maddesi ettir. Isıtıcı giysi, yünden mamul olanıdır, denildiği zaman bunların dışında kalan maddelerin doyurucu veya ısıtıcı olmadığı kasdedilmez. Nûmân bin Beşir tRadı-yallâhü anh) 'm hadîsinde beş madde anılmıştır. Bundan maksad, anılan maddeler dışında kalan şeylerden içkinin yapılmadığını ifâde etmek değildir. O devirde genellikle içki anılan maddelerden imâl edildiği için onlar anılmıştır. İçki başka maddelerden yapılınca ayni hükme tâbidir, diye bilgi vermiştir.[12][12]
İzahı
îbn-i Ömer (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini Ebû Dâ-v Û d da rivayet etmiştir. E n e s (Radıyallâhü anh)'ın hadisini Tirmizi de rivayet etmiştir. Ayrıca Ahmed, îbn-i Hib-bân ve Hâkim de bunun benzerini rivayet etmişlerdir.
Hadislerde geçen bazı kelimelerin açıklamasını verelim t Asır* Sıkan, demektir. Yâni meselâ, içki imâl edilmek üzere üzü-mü, veya diğer bir maddeyi sıkan kişi demektir. Bu işi ister kendi şahsı için, ister başka kimse için yapsın fark etmez. Mânânın iyi anlaşılması için bu kelimenin karşılığı olarak, "imâl eden" tâbirini kullandım.
Mutesır t Sıkmak isteyen demektir. Yâni üzümü veya benzeri bir maddeyi içki yapılmak üzere sıkmak isteyen kimse demektir. Bunu da "İmâl etmek isteyen*' biçiminde terceme ettim.
Bayi ı Satıcı demektir, Mübtâ i Satın alan demektir. Hâmil: Taşıyıcı demektir. Mahmul İleyh de kendisi için taşınan kişi demektir.
Şârib ı İçici demektir. Sâkî t İçkiyi sunan, içmek isteyenlere takdim eden demektir. MÜstekat Leh: Kendisine sunulan demektir.
Bu hadîsler, gerek içkinin imâli, yapımı ve gerekse alım satımı veya içilmesi ile ilgilenen kimselerin hepsinin Resûlullah (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) tarafından lanetlendiğim' ifâde eder. Lanetlemek, lanetlenen kimsenin Allah'ın rahmetinden uzak olmasını dilemektir.[14][14]
İzahı
Bu hadis, Buhâri, Müslim. Ebû Dâvûd ve Ne-s â 1 tarafından da rivayet edilmiştir.
Nevevl, Müslim'in şerhinde, bu hadisin izahı bölümünde şu bilgiyi verir:
Kadı ve başkası şöyle demiştir: İçkinin ha ram lığı, M â i d e süresindeki âyetlerle bildirilmiştir. O âyetler, faizin haramhğı hakkındaki âyetlerden uzun bir süre önce inmiştir. Çünkü faiz âyetleri, son inen âyetlerdir veya son inen âyetlerdendir. Durum böyle olunca, içki ticâretinin yasaklanmasının içki içme yasaklığından sonra olması muhtemeldir. Şöyle de olabilir: İçki içmek yasaklandığı zaman bunun ticâreti de yasaklanmış, sonra faiz yasaklandığı zaman içki ticâretinin yasaklığı tekrar bildirilmiştir. Belki de faizin yasak-lığı âyetleri tebliğ edildiği zaman, içki ticâretinin yasak kılındığını haber almamış olan bâzı kimseler o mecliste hazır bulunduğu için Re-sül-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) içki ticâreti yasaklısını da dile getirmiştir.
Kadı' nın işaret ettiği içki âyetleri M â i d e sûresinin 90 ve 91. âyetleridir. Bu âyetlerin meali şöyledir:
«Ey imân edenler! İçki, kumar, putlar ve fal oklan şüphesiz çey-tan İşi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz.» (90)
«Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan, namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?» (91)
Kadı' nın işaret ettiği ve bu hadiste sözü edilen faiz âyetleri ise Bakara sûresinin 275 - 279. âyetleridir. Bu âyetlerin meali de şöyledir:
«Faiz yiyenler (kıyamet günü) ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Zâten alış veriş faizin mislidir" demelerindendir. Halbuki Allah alış verişi helâl, faizi haram kıldı. Kime Rabb'inden bir Öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun İşi de Allah'a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlaf cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır.» (275)
«Allah faizi eksiltir, sadakaları da bereketlendirir. Allah, pek nankör hiç bir günahkârı sevmez.» (276)
«İman edip, yararlı işler işleyenlerin, namaz kılıp, zekât verenlerin Rab'Ieri katında sevablan vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.» (277)
«Ey İmân edenler Allah'tan sakının ve mü'minler iseniz faizden artakalan hesabtan vazgeçin.» (278)
«Böyle yapmazsanız, bunun Allah'a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz.» (279)
Meallerini yukarıya aldığım âyetlerin izahı için tefsir kitablanna başvurulmalıdır.
3383) "... îbn-i Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)'dan rivayet edildiğine göre:
Semûre (Radıyallahü anh) 'm bir mikdar içki sattığı haberi Ömer (bin el-Hattab) (Radıyallahü anh) 'a ulaştı. Bunun üzerine Ömer (Ra-dıyallâhü anh) :
Yazıklar olsun Semûre'ye. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel-lem) 'in şöyle buyurduğunu Semûre bilmedi mi?
Allah yahûdîlere lanet etsin. Onlara (büyük ve küçük baş hayvanların) iç yağlandım yenmesi) haram kılındı da onlar bunu eritip sattılar."[16][16]
Hadisten Çıkan Hükümler
1. Hatalı hareket eden müslümanlan yermek ve onlara kızmak meşrudur.
2. Haram olan bir şeyi hileli yollarla helâl etmeye çalışmak bâtıl ve geçersizdir, yasaktır.
3. îçki satışı kesinlikle haramdır. tbnü'l-Münzir ve başkası bu hususta icmâ bulunduğunu nakletznişlerdir.
4. Haram olan bir şeyin bedeli ve karşılığı da haramdır.
5. Mü si umanın gayrimüslim kimseye içki satması haramdır,
6. Birbirine benzeyen meseleler arasında mukayese yapmak caizdir.El-Fetih'ten yapı'un nakil burada bitti.
Bu hadisin bir benzeri müellifimizin Ticâret kitabının 11. babında 2167. numarada geçmiştir. Orada da gerekli bilgi verilmiştir.[18][18]
İzahı
Bu babın ilk hadisi Zevâid nevindendir. İkinci hadisi N e s â ! ve A h m e d de rivayet etmişlerdir. Bu hadislerden maksad, bâzı müslümanlann içkinin haramhk hükmünü değiştirmek için adını değiştirmelerini haber vermektir. Halbuki içkinin isminin değiştirilmesi hükmünü değiştirmez. Yâni ona ne isim takıhrsa takılsın mutlaka haramdır.[20][20]
İzahı
A i ş e (Radıyallâhü anhâ) 'nın hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir. A h m e d de rivayet etmiştir.
îbn-i Ömer (Radıyallâhü anh)'ın iki senedle rivayet edilen 3387 ve 3390 nolu hadisi de Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir.
îbn-i Mes'ûd (Radıyallâhü anh)'m hadisi Zevâid nevin-dendir. M u â v i y e (Radıyallâhü anh)'in hadisinin Zevâid nevinden olduğuna dâir kayıt olmamakla beraber başkaca kim tarafından rivayet edildiğine bakılmalıdır.
E b û M û s â (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâi ve Ahmed de rivayet etmişlerdir.
Bu bâbta rivayet olunan hadîsler, sarhoşluk veren her nevi içkinin haramlığına kesinlikle delâlet ederler. Bundan sonra gelen bâbta rivayet olunan hadîslerde belirtildiği gibi çoğu sarhoşluk verenin damlası da haramdır.
Bilindiği gibi bâzı kimseler: Kur'ân-i Kerim'de içilmesi yasaklanan içki, üzüm şarabıdır. Çünkü Hamr, üzüm şarabıdır, derler. Bu iddianın nasıl yersiz olduğu bu sahih hadislerden rahatlıkla anlaşılır. Özellikle Müslim, Tirmizi, Ebû Dâvûd ve Ne-s â î tarafından da rivayet edilen İ b n - i Ömer (Radıyallâhü anh)'m 3390 nolu hadîsi, sarhoşluk veren her şeyin din ıstılahında Hamr olduğunu açıkça ifâde etmektedir. Buna benzer başka hadîsler de vardır. Onları burada zikretmeye gerek görmüyorum.
Azı veya çoğu sarhoşluk veren bütün içkilerin bir damlasını bile içmenin haramlığı hususunda İslâm âlimleri ittifak halindedir.
Sarhoşluk, aklın karışması ve konuşmanın düzensiz olması biçiminde tarif edilebilir. Bâzılarına göre sarhoşluk alâmeti kişinin dengesiz yürümesidir. Ebû Y û s u t, Muhammed ve Ş â -f i î' ye göre ise kişinin konuşmasının anormal olması sarhoşluk demektir.
Mayi, yâni sıvı olmayan bir maddenin çoğu sarhoşluk verdiği takdirde bunun az bir mikdarını, yâni sarhoşluk vermeyecek bir mikdannı yemeye gelince, eğer keyif için alınırsa haramdır. Fakat tedavi için alınır ve sarhoşluk veya buna benzer bir durum meydana getirmezse bunda bir sakınca yoktur. Nitekim bugün tedavide kullanılan bâzı ilâçlarda az mikdarda uyuşturucu maddeler bulunur.
Bu konuda geniş bilgi almak isteyenler Ebû Davud'un süneninin şerhi Avnü'l-Mabûd şerhinin "El-Eşribe" kitabının beşinci babın» müracaat edebilirler.[22][22]
İzahı
Abdullah bin Ömer (Radiyallâhü anhümâ)'nm hadîsi Zevâid nevinden olup Ahmed ve Dârekutnl tarafından da rivayet edilmiştir.
Câbir (Radıyallâhü anh) 'in hadisini Tirmizî ve Ebû D â v û d da rivayet etmişlerdir. Bu babın son hadîsi ise N e s â I ve Ahmed tarafından da rivayet olunmuştur.
Bu babın hadîslerinden çıkan hüküm şudur: Sıvı veya katı her hangi bir maddenin bol mikdan yendiği veya içildiği zaman sarhoşluk hâli oluyor ise, o maddenin en az mikdannı yemek veya içmek de haramdır. Yâni sarhoşluk vermeyen azıcık bir mikdannı almak da haramdır. Alimlerin Cumhuru, bu hadîsler ile benzeri hadîsleri tutarak böyle hükmetmişlerdir. S i n d î' nin dediği gibi Hane-f î âlimlerinin mûtemed, yâni kuvvetli görüşleri de böyledir. Sarhoşluk durumunun meydana gelmesine sebep olan yudumun haram olupbundan önceki yudumların haram olmadığı yolunda söylenen söylenti, konuyu tahkik eden âlimlerce reddedilmiştir.
Avnü'l-Mabûd yazan, Ebû Davud'un süneninin "Müşkir (yâni sarhoşluk veren) den nehiy" babında İbnü'l-Münzir'in şöyle söylediğini nakleder:
islâm ümmeti şu noktada ittifak etmiştir: Şarabın bir
bile içen bir kimseye had cezası tatbik edilir. Keza islâm ümmetinin Cumhuru şunda da ittifak halindedir: Üzüm şarabı dışında kalan herhangi bir içkinin çoğu sarhoşluk verirse, bunun çoğu haram olduğu gibi azı da haramdır ve had cezasının uygulanmasını gerektirir.[24][24]
İzahı
Câbir (Radıyallâhü anh) 'in hadisini Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâi de rivayet etmişlerdir. T i r m i z I de bunun benzerini rivayet etmiştir.
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) 'in hadisi Müslim tarafından da rivayet edilmiştir.
Ebû Katâde (Radıyallâhü anh) 'in hadisi ise Buhârl, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî tarafından da rivayet edilmiştir.
Bu hadîslerde geçen bâzı kelimeleri açıklayalım: Temr: Kuru hurmadır. Zebîb: Kuru üzümdür. Rütab: Olgunlaşan taze hurmadır. Büsr: Hurma koruğudur. Zehv i Olgunlaşmamış, fakat alacalanmış hurma koruğudur.
Bu hadîsler bunlardan ikisini bir kaba koyup sulandırmak suretiyle şıra yapmanın yasaklığına delâlet eder.
N e v e v i, bu hadisler; kuru hurma ile kuru üzümü veya kuru hurma ile yaş hurmayı, ya da kuru hurma ile hurma koruğunu veya yaş hurma ile hurma koruğunu ya da bunlardan herhangi birisini diğerine karıştırarak sulandırmak suretiyle şırasını yapıp içmenin yasak kılındığına delâlet eder. Bizim arkadaşlarımız ve diğer âlimler demişler ki, bunun mekruh kılınması sebebi; iki maddenin karışımı olması yüzünden çabuk tahammur etmesidir. Yâni sarhoşluk verecek duruma çabuk dönüşmesidir. Böyle bir şıra henüz tadı değişmemiş iken sarhoşluk verebilir. Böyle bir şırayı içen kimse bunun sarhoşluk vermediğini zanneder. Oysa sarhoşluk verecek duruma gelmiş olabilir.
Bizim mezhebimiz ve Cumhurun mezhebi; bu yasağın tenzihen mekruhluk anlamında olmasıdır. Yukarda anılan iki maddenin karışımının şırası, sarhoşluk verecek duruma geçmedikçe, içilmesi haram değildir. Âlimlerin Cumhurunun görüşü böyledir. Mâlikîler'in bâzısına göre böyle bir şırayı içmek haramdır. Ebû Hanlfe ile Ebû Yûsuf'a göre ise, anılan iki maddenin karışımından yapılan şırayı içmek caizdir, mekruhluğu da yoktur. Çünkü anılan maddelerden her birinden yapılan şırayı içmek caizdir. Bunu bir başka şıraya karıştırmak da caizdir. Fakat Cumhur, Ebû Hanlfe ile Ebû Y ûs uf'un bu görüşünü reddetmiştir. Çünkü sahih ve apaçık olan bu hadisler böyle bir şırayı içmeyi yasaklamıştır. Bu yasak haramlık mânâsını değil ise, en az mekruhluk mânâsını ifâde eder.
Hadislerde anılan maddelerden iki veya daha fazlasını karıştırıp yoğurmak suretiyle veya başka türlü işleyip tatlı veya yemek yapmak ise caizdir. Bunda bir mekruhluk yoktur, der.
Aynü'l-Mabûd yazarının beyânına göre H a t t â b î, anılan iki maddenin karıştırılarak sulandırılmak suretiyle yapılan şırayı içmenin bâzı ilim adamlarına göre haram olduğunu ifâde ederek: Böyle hükmeden ilim adamları bu konuda rivayet edilen hadîslerin zahirini tutmuşlardır. Onlara göre böyle bir şıra sarhoşluk vermese bile haramdır. Atâ ve Tâvûs böyle hükmedenlerdendir. Mâlik, Ahmed bin Hanbel, İshâk ve hadîsçilerin hepsi böyle hükmetmişlerdir. Şafii mezhebi âlimlerinin ekserisi de bu görüştedir. Anılan âlimlere göre, böyle bir şırayı içen kimse hadîslerle yasaklanmış bir şırayı içmekle günah işlemiş olur. Şayet şıra müskir hâle gelmiş ise iki yönden günah işlemiş olur. Çünkü hem karışık bir şıra içmiş olur ve hem de müskir bir içki içmiş sayılır.
Hülâsa, yukarda beyân edilen görüşlerden ve bilgiden elde edilen sonuç şudur: Anılan maddelerden şıra yapılması istendiği zaman yalnız bir maddeden yapılmalıdır. İki maddeden bir arada yapılmamalıdır. En sağlıklı ve takvaya en uygun olanı budur.[26][26]
İzahı
 i ş e (Radiyallâhü anhâ) 'nın hadîsi Müslim ve Ebû D â v û d tarafından da rivayet edilmiştir. İ b n - i Abbâs (Ra-dıyallâhü anhümâî'nın hadisini Müslim, Ebû Dâvûd ve N e s â i de rivayet etmişlerdir. Câbir (Radıyallâhü anh)'m hadisi de İbn-i Abbâs'in hadisini rivayet eden bu üç zât tarafından rivayet edilmiştir.
Sıka: Su kabı manasınadır. Ancak bâzı rivayetler burada bu kelime ile tulum mânâsının kasdedildiğine delâlet der.
Tevr i Bakır veya taştan yapılan kab manasınadır. Burada taştan mamul kab anlamında kullanıldığı hadisin metninden anlaşılır.
Ğudveı Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar olan zaman manasım ifâde eder.
Aşiyyeı öğle zamanı ile güneşin batması arasında geçen süre manasınadır. Tercemede bu kelimeleri sabahleyin ve akşamleyin biçiminde ifâde ettim.
 i ş e (Radıyallâhü anhâ) 'nın hadisini îbn-i Maceh', Osman bin Ebi Şeybe aracılığıyla Ebû Mûaviye1-den, ayrıca Muhammed bin Abdiimelik aracılığıyla Abdulvâhid bin Ziyâd' dan rivayet etmiştir. Ğudve ve Aşiyye ifâdeleri Abdülvahid'in rivayetinde bulunur. Ebû Muâviye' nin rivayetinde ise bu kelimeler yerine Nahâr (yani gündüz) ve Leyi (yâni gece) kelimeleri bulunur. İbn-i Mâceh, hadisin sonunda bu duruma işaret eder.
Bu hadiste  i ş e (Radıyallâhü anh), Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) için şıranın nasıl hazırlandığını açıklar. Ve sabahleyin hazırlanan şıranın akşamleyin içildiğini, akşam hazırlanan şıranın sabahleyin içildiğini, başka bir tâbirle, gündüz hazırlanan şıranın geceleyin içildiğini ve gece hazırlanan şıranın gündüz içildiğini ifâde eder.
îbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) *nın hadisinden Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in şırayı, hazırlandığı gün, ertesi gün ve üçüncü gün içtiği anlaşılır.
Bu iki hadis arasında ihtilâf söz konusu değildir. Çünkü şıranın, hazırlandığı gün içilmesi, daha sonra içilmediğini ifâde etmez.
Bâzıları şöyle demişlerdir. A i ş e (Radıyallâhü anhâ)'nın hadisinde belirtilen durum sıcak mevsime âit olabilir. Çünkü sıcak günlerde şıranın ikinci gün bozulmasından korkulur, tbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) 'nın hadisindeki durum ise, sıcak olmayan zamanlara âit olabilir. Yâni şıranın üç güne kadar bozulması endişesi olmayan zamanlara âit olabilir.
Bir kavle göre ' Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) 'nın söz konusu ettiği şıra bir günde bitirilen az şıra, İbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) 'nın konu ettiği şıra ise çokça yapılan şıra hakkındadır, diye yorum yapılabilir.
Bu hadîsler, şıra yapmanın ve içilmesinin câizliğine delâlet eder. Yapılan şıra tatlı kalıp bozulmadıkça ve kabarmadıkça içilir. N e -v e v î' nin ifâde ettiği gibi bu hususta tüm müslümanlann icmâ'ı vardır.[28][28]
İzahı
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)'ın hadisi notta belirtildiği gibi Buhârİ ile Müslim tarafından rivayet edildiği gibi Ebû Dâvûd, Nesâi ve A h m e d tarafından darivayet edilmiştir. Ancak; flr*- ^L. JS" = «Müskir, yâni sarhoşlukveren her şey haramdır* cümlesi Buhârl ve Müslim'de yoktur.
Hadîslerde geçen bâzı kelimeleri açıklayalım t Nakîr: İçi oyulmuş hurma kütüğünden yapılan kabtır. Müzeffet: Ziftlenmiş kab demektir. Kara sakızla sıvanmış testi gibi:
Dübbâ: Kuru kabaktan yapılan kabtır. Kar1 da ayni mânâyı ifâde eder.
Hanteme: Yeşil küp ve testi demektir. Bir görüşe göre her nevî küp ve testiye Hanteme denir. Diğer bir kavle göre Hanteme, içi zift ile sıvanmış bir nevî küpler ve testilerdir ki, içki bunlarla M e d i -ne-i Münevvere'ye taşıttırılıyordu.
Bu bâbtaki hadisler, bu kablarda şıra kurmanın yasakhğma delâlet eder. Yasağın hikmeti şudur: Anılan kablar İslâmiyet'in ilk zamanlarında şarap için kullanılırdı. Kabların içtiği şarabı şıraya kusması ile şıranın pislenmesi muhtemel olduğu gibi bu nevî kablara konulan şıra kısa sürede bozulup müskir hâle gelebilir. Sahibi de farkına varmadan içebilir.
Avnü'l-Mabûd yazarının beyânına göre H a 11 â b î anılan kab-ların yasak kılınması hikmetini yukarda belirttiğim gibi açıkladıktan sonra özetle şu bilgiyi verir:
Âlimler anılan kablarda şıra kurma hükmü hakkında ihtilâf etmişlerdir : îlim ehlinin büyük çoğunluğuna göre bu hadîslerle konulan yasak, islâmiyet'in ilk günlerine mahsustur. Bu hüküm daha sonra Büreyde el-Eslemî (Radıyallâhü anh) 'in (3405 nolu) hadîsi ile iptal edilmiştir. En kuvvetli ve sağlıklı görüş budur. (E b û Hanîfe, S â f i i ve âlimlerin Cumhuru bu görüştedir.)
Bâzı ilim adamları ise, bu hadîslerle konulan yasaklama hükmü devam eder ve bu nevi kablarda şıra kurmak mekruhtur, derler. Mâlik, Ahmed ve îshâk bu görüşte olanlardandır. 1 b n - i Ömer ile tbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhüm) 'den de bu görüş rivayet olunmuştur.[30][30]
İzahı
Büreyde (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini Müslim, T i r -mizi ve Nesâî de rivayet etmişlerdir. Ebû Dâvûd da bunun benzerini rivayet etmiştir, tbn-i Mes'ûd (Radıyallâhü anh)'in hadîsi ise Zevâid nevindendir.
Bu hadisler, bundan önceki bâbta rivayet edilen hadislerdeki hükmün iptal edildiğine delâlet eder. Yâni her nevi kabta şıra kurmak ve bulundurmak caizdir. Ancak sarhoşluk veren her şey haramdır.
N e v e v î : İslâmiyet'in ilk zamanlarında Hantem, Dübbâ, Na-kir ve Müzeffet denilen kablarda şıra kurmak yasaktı. (Bu kabların açıklanması bundan önceki bâbta geçti) Çünkü şıranın bu nevi kablarda bozulup müskir hâle dönüşmesinden korkuluyordu. Çünkü bu nevi kaplar şıranın çabukça bozulup müskir hale dönüşmesine müsaitti. Sahibi icâbında bilmeden şıra zannıyla içebilirdi. Keza şıranın müskir hâle dönüşmesi; helâl olan bir malın haram hâle gelmesine ve dökülmesine yol açardı. Sarhoşluk veren içkilerin yasaklığı hükmü de yeni konulmuştu. Sonra bu hükmün üzerine uzun bir zamanın geçmesi, sarhoşluk veren içkilerin yasaklığı haberinin her tarafa yayılması ve bu hükmün müslümanların gönüllerinde iyice yerleşmesi sonucunda, şıranın bâzı kablarda yapılması yasağı kaldırıldı ve şıranın her nevi kablarda kurulmasına izin verildi. Yeter ki içilen şey sarhoşluk veren cinsten olmasın.
Bir önceki bâbta rivayet edilen hadislerle konulan yasağın bu bâbta rivayet olunan Büreyde (Radıyallâhü anh)'m hadisi ile kaldırıldığını orada beyân etmiştim. Cumhurun görüşü böyledir. Nitekim Ha t tâbi : Anılan hadislerin hükmünün bu hadisle kaldırıldığı görüşü en sağlıklı görüştür, demiştir.[32][32]
İzahı
Bu babın ilk hadisi Zevâid nevindendir. Â i ş e (Radıyallâhü anhâ), şıra için deriden mamul tulumun uygun olduğunu belirtmiştir. Çünkü 3398 nolu hadisinde Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selam) için tuluma bir avuç kuru hurma veya bir avuç kuru üzüm atıp üstüne su koymak suretiyle şura yaptığını ifâde etmiştir. Tulu-
mun bu iş için tercih edilmesi sebebi şudur: Tulum incedir. İçine şıra konulup ağzı güzelce bağlandıktan sonra şıra 2 - 3 güne kadar tatlılığını muhafaza eder ve bozulmaz. Sonra bozulduğu takdirde kabarıp kaynaması sonucunda tulum patlar ve böylece şıranın bozulduğu anlaşılır. Fakat içi ziftle sıvanmış küpler, içi oyulmuş ağaç kütüğünden mamul kaplar ve içi boş kuru kabaktan yapılma kaplar böyle değildir.
Ebü Hüreyre (Radıyallâhü anh)'ın ilk hadisinin benzeri N e s â i'de rivayet edilmiştir. Onun ikinci hadisinin Ebü Dâvûd ve Nesâi tarafından da rivayet edildiği e 1 - M ü n -z i r i tarafından ifâde edilmiştir. Ancak Ebû Davud'un rivayetinde Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh), hadiste sözü edilen şıranın kuru kabaktan mamul bir kabta yapıldığını ifâde etmiştir. Bununla beraber çıkan hüküm aynıdır. Yâni bozulup, şarab haline dönüşen şıra ister topraktan mamul küp ve testide olsun, ister kuru kabaktan yapılmış kabta olsun, haramdır, dökülmesi gerekir.[34][34]
İzahı
C a b i r (Radıyallâhü anh) 'm hadîsi Buhârî, Müslim, Tirmizi ve Ebü Dâvûd tarafından da rivayet edilmiştir. Hadîsi terceme ederken parantez içinde andığım besmele Müslim'in rivayetinden aJınmadır. Sindi, hadiste alınması emredilen tedbirler gece içindir. İlk iki tedbirin umûmi ve son iki tedbirin geceye mahsus olması da muhtemeldir, der.
Hadiste alınması emredilen tedbirlerin gerek sağlık ve gerekse güvenlik açısından ne kadar önemli olduğu malum olduğundan, bunun yararlarını izah etmeye gerek görmüyorum.
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)'m hadisi ile A İ % m (Radıyallâhü anhâ) mn hadisi ise Zevâid nevindendir.[36][36]
İzahı
Peygamber CAleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in zevcesi Ümmü Seleme (Radıyallâhü anhâ) 'nm hadisini Buhar! ve Mfis1 i m de rivayet etmişlerdir. Müellifimizin rivayet ettiği metinde gümüş kabtan bir şey içenin kötü durumu belirtilmektedir. Müslim'in bir rivayetinde ise altın ve gümüş kablardan bir şey yiyen ve içen kimsenin bu kötü durumu bildirilmektedir.
H u z e y f e {Radıyallâhü anh) 'in hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir. Bu hadiste altın ve gümüş kablann dünyada kâfirlerin olduğu bildirilmektedir. Bundan maksad anılan kablann kâfirler için kullanılmasının helâl olması değil, maksad kâfirlerin bunları kullanmakta oldukları, fakat müslümanların bunları kullanmaktan sakınmalarının gerektiği ve bu nedenle ahirette müslümanların bu kab-lan kullanacakları, kâfirlerin ise ahirette bundan mahrum kalacaklarını belirtmektir. Müslümanlar, haramdır diye altın ve gümüş kab-ları kullanmaktan sakındıkları için buna mükâfat olarak ahirette kullanacaklardır. Kâfirler ise diğer günahları işledikleri gibi altın ve gümüş kabları kullanmak günahını işlediklerinden dolayı ahirette bu nimetten de mahrum bırakılacaklardır. Tuhfe yazarının beyânına göre e 1-t s m â i 1 i böyle yorum yapmıştır. E 1-H a î ı z da: 'Bu hadiste, dünyada bu nevi kablan kullanan müslümanların ahirette bu nevi kabları kullanma nimetinden mahrum bırakılacağına işaretin bulunması mümkündür. Nasıl ki dünyada içki İ$eh bir müslüman ahirette cennet şarabından mahrum bırakılır' demiştir.
Cercere t Su yutulurken verdiği ses mânâsına geldiği gibi suyu ard arda yudumlamak mânâsına da gelir. Bu babın ilk ve son hadisinde gümüş kabtan bir şey içen kimse, cehennem ateşini yudumla-ya yudumlaya karnına gönderen kimseye benzetilmiştir. Yani bu suçu işleyen kişi cehennem ateşini karnına göndermek azabı ile tazib edilmeye müstehak olmuş olur.
 i ş e (Radıyallâhü anhâ) 'nın hadisi ise Zevâid nevindendir.
Bu bâbta rivayet edilen hadîsler ve benzeri hadîsler, altm ve gümüş kablardan bir şey yemenin ve içmenin haramlığına delâlet eder. Bu hüküm erkek ve kadın bütün mükelleflere şümullüdür.
Tuhfe yazarının beyânma göre Ku r t u b i ve başka âlimler: Bu hadîsler altın ve gümüş kablardan bir şey yemenin ve içmenin haramlığına delâlet eder. Altın ve gümüş kabları süs eşyası olarak kullanmak da bu hükme tâbidir. Cumhurun görüşü böyledir, demişlerdir.
Bu konuda geniş bilgi isteyenler fıkıh kitablanna başvurmalıdır.[38][38]
İzahı
Enes (Radıyallâhü anh) 'm hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir, tbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ)'nın hadisi ise T i r m i z I tarafından da rivayet edilmiştir.
Enes (Radıyallâhü anh)'in hadisi, bir şeyi içerken üç defa nefes almanın sünnet olduğuna delalet eder. 1 b n - i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ)'nın hadisi ise bir şeyi içerken iki defa nefes almanın da sünnet olduğuna delâlet eder. Fakat Tuhfe yazarının beyânına göre el-Hâfız bu hadisi andıktan sonra: Bu hadîs Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in iki defa nefes almakla yetindiğini açıkça belirtmez. Çünkü bu hadîsten maksad O'nun içme esnasında aldığı nefes sayısını belirtmek olabilir. Maksad bu olunca O, üç nefesle içmiş olur. 1 b n - i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) ise O'nun son nefesini bildirmemiştir. Çünkü içme bitiminde alman nefes tabiîdir, der.
E I - H â f ı z' in yorumuna göre son hadis de ilk hadîs gibi bir şey içerken üç defa nefes almanın sünnet olduğuna delâlet eder.
Bir şey içerken sünnet olan nefesi almak şu şekilde olur: Bir mikdar içildikten sonra ağız kabtan uzaklaştırılır ve nefes alınır. Sonra bir miktar daha içilir. Daha sonra gene ayni şekilde nefes alınır. Tekrar bir mikdar içilir.
Ağızı kabtan uzaklaştırmadan kabın içinde nefes atmak İse pmz değildir. Buna dâir hadisler ise 23. bâbta gelecektir.[40][40]
İzahı
Ebü S a id (Radıyallâhü anhî 'in hadîsini Buhârİ, Müslim, Tirmizi ve Ebû Dâvûd ile Ahmed de rivayet etmişlerdir. î b n-i Abbâs (Radıyallâhü anh)'ın hadîsi başkaca kim tarafından rivayet edildiğine bakılmalıdır. B u h â r i ve başkası onun buna benzer bir hadîsini rivayet etmişlerdir. Onun meali şöyledir:
"Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tulumun ağzından (bir şey) içmeyi yasaklamıştır."
Gerek bu babın başlığında ve gerekse hadîslerin metinlerinde geçen Ihtınâs ve Eskiya kelimelerini açıklayalım:
Eşkıya: Sıka'nm çoğuludur, deriden yapılan tulumlar demektir. Bir kavle göre Sıka küçük tulum anlamında kullanılır. Kırba ise bu neviden olan küçük ve büyük tulum mânâsında kullanılır.
Ihtınasi Tulumun ağzını dışarıya kıvırıp onun ağzından içmek diye tarif edilmiştir. Suyu ti: Tulumun ağzmı bu şekilde kmnp onun ağzından içmenin yasaklanması sebebi, tulumun kokusunun bozulmasıdır. Çünkü devamlı olarak böyle yapılırsa kokusu bozulur. Bir kavle göre ise sebep, suyun adamın üstüne sıçramaması-dır. Çünkü tulumun ağzı geniştir, bu şekilde içilmek istendiği zaman su adamın üstüne fışkırabilir, demiştir.
En-Nihâye ve el-Mecma'da bu iki sebep beyân edildikten sonra: Şu da vardır. Tulumun içine haşarat veya benzeri zararlı birşey girmiş olabilir. Adam tulumun suyunu veya benzeri sıvı maddeyi bir bardak veya benzen bir kaba koyduktan sonra içerse söz konusu tehlike önlenmiş olur. Ama doğrudan doğruya tulumun ağzından içerse böyle bir tehlike de olabilir, diye bilgi verilmiştir.[42][42]
İzahı
Bu babın ilk hadisini Buhârİ, ikinci hadisi yine Buhârİ ile Tirmizi, Ebû Dâvûd ve Nesâi de rivayet etmişlerdir.
Tulum, testi ve benzeri kablarm ağzından su ve benzeri bir şeyi içmenin yasaklanması sebebi haşarat gibi zararlı bir şeyin yutulmasını önlemektir. Çünkü kişi tulum ve testi gibi bir kabta bulunan su ve benzeri bir sıvı maddeyi önce bardak gibi bir kaba aktarırsa içinde yabancı bir maddenin bulunup bulunmadığını kontrol edebilir ve böylece tehlikeli bir durumu önlemiş olur. Şu halde su ve benzeri bir şeyi bardak ve tas gibi kontrol edilebilen bir kabtan içmek müste-habtır.
Kadı Şevkâni ve Nevevî bu hadislerdeki yasaklamanın mekruhluk anlamına yorumlandığını beyân etmişlerdir.[44][44]
İzahı
Bu hadisi Buharı, Müslim ve Tirmizi de rivayet etmişlerdir. Ancak î k r i m e ile ilgili bölüm bu üç kitabta rivayet edilmemiştir. Avnü'l-Mabûd yazarının beyânına göre bir rivayette î k r i m e ile ilgili bölüm şöyledir;
— "İkrime yemin etti ki Resul iEkrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o gün (yâni İbn-i Abbâs O'na Zemzem sunduğu zaman) bir devenin üstünde idi." (Yâni ayakta değil idi).
Tuhfe yazarı Tirmi z i' nin şerhinde bu hadisin izahı bölümünde S u y û t i' den naklen şu bilgiyi verir: "Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in zemzem'i ayakta içmesi, ayakta su içmenin câizliğini açıklama anlamına yorumlanır. Şöyle de yorum yapılabilir: Halkın izdihamı dolayısıyla ResüM Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oturmaya müsâid bir yer bulamadığı veya zemzem çevresi ıslak olduğu için ayakta içmiştir."
Hanefi âlimler bu hadise istinaden zemzem'i ayakta içmenin müstehabhğına hükmetmiştir Ş â f i i 1 e r ise ayakta içmenin yasaklığma dâir hadisleri tenzihen mekruhluk mânâsına yorumlayarak bu hadisi de câizlik mânâsına yorumlamışlardır. Ne vevi. Menâsik kitabında zemzemi oturarak içmenin daha iyi olduğunu söylemiştir. Ayakta içmenin yasaklığma dâir hadislerden biri bu babın 3424 nolu son hadîsidir.
Resûl-i Ekrem (Aleyhi "s-salâtü ve's-selâm)'in zemzemi ayakta içmesine dâir hadis ve benzeri hadisler ile ayakta içmenin yasaküğı-na dâir hadisler arasında görülen zahiri çelişkinin giderilmesi hususunda çeşitli yorumlar T i r m i z İ'nin şerhi Tuhfe'de etraflıca anlatılmıştır. Geniş bilgi almak isteyenler oraya müracaat edebilirler. Bunun bir Özetini aşağıda rivayet edilen hadislerin izahı bölümünde vermeye çalışacağım.
3423) "... Kebşe el-Ensârîyye (RadtyaUâhü ankâ)'dnn rivayet edildiğine göre ı
(Bir defa) Resulul]ah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun evine gitmiş. O esnada Kebşe'nin yanında asılı bir su tulumu bulunuyordu. Resul i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ayakta tulumdan su içmiş. Kebşe de Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in mübarek ağzının dokunduğu tulumun ağzını keserek bereket (ve feyiz) hâtırası olarak saklamıştır."[46][46]
İzahı
Bu hadisi; Müslim, Tirmizi ve Ebû Dâvûd da rivayet etmişlerdir.
Bu hadis, ayakta su ve benzerini içmenin yasakhğına delâlet eder. Bu babın diğer hadîsleri ise ayakta içmenin câizliğine delâlet eder. Bu itibarla yukarda belirttiğim gibi yasaklamaya âit hadisler tenzî-hen mekruhluk mânâsına yorumlanmıştır. Hattâbi, İbn-i Battal, el-Hâfız İbn-i Hacer gibi bâzı âlimler böyle yorum yapmışlardır.
Bir kısım ilim adamları ayakta içmenin câizliğine dâir hadîsleri daha kuvvetli görerek bunları tutmuşlardır. Yâni bir mazeret olmasa bile ayakta içmekte bir mekruhluk yoktur, demişlerdir.
Diğer bir kısım âlimler ayakta içmenin câizliğine dâir hadîslerin diğer hadislerin hükmünü iptal ettiğini söylemişler ve dört halife ile sahâbilerin ve tabiîlerin ekserisinin uygulamasını, yâni ayakta su içmiş olmalarım delil göstermişlerdir.
Fakat hadis şerhlerinde ilk görüş daha uygun görülmüştür. Yâni ayakta içmek caiz ise de tenzihen mekruhtur. Bir mazeret yok iken en uygun olanı oturarak içmektir. Oturarak içmek sağlık açısından da tercih edilmektedir. Allah daha iyi bilir.[48][48]
İzahı
E n e s (Radıyallâhü anh)'in hadîsi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir. İbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ)'nınhadisi ise Tirmizi ve Ahmed tarafından da rivayet edilmiştir.
Bu hadîslere göre, bir şey içen kimsenin sağ tarafında bulunanlar, diğerlerine tercih edilmek suretiyle sıra ile içirilir. Bu sıraya riâyet etmek Cumhûr'a göre müstehabtır. İbn-i Hazm'a göre vâcibtir. Bu hüküm hususunda süt ile diğer meşrubat arasında bir fark yoktur.
E n e s (Radıyallâhü anh)'in hadisinde Resûlullah (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'a ikram edilen süte su karıştırıldığı belirtilmektedir. Tuhfe yazarı bununla ilgili olarak:
Süte su karıştırmaları sebebi şudur: Süt sağıldığı zaman sıcak olur. Hicaz bölgesi de genellikle sıcaktır. Sütün serinletilmesi için su karıştırılırdı. N e v e v i demiş ki: Bu hadîs, süte su karıştırmanın câizliğine delâlet eder. Süte'su karıştırmanın yasaklığı ise satılacak süt hakkındadır. Çünkü satılık süte su karıştırmakla müşteri aldatılmış olur. Âlimler söz konusu süte su karıştırma hikmeti hakkında şöyle demişlerdir: Bunun hikmeti sütün serinletilmesi veya çoğaltılması, ya da hem serinletilmesi hem çoğaltılmasıdır.[50][50]
İzahı
Bu babın ilk hadisi notta belirtildiği gibi Zevâid nevindendir. İbn-i Abbâs (Radıyaîlâhü anhümâ)'nın hadisi ise Ebû Dâ-vûd ve Tirmizî tarafından da rivayet edilmiştir.
Su ve benzeri bir şey içerken kabın içinde nefes alıp vermenin yasak kılınması sebebi, içen kimsenin tükürüğünün kabtaki içilecek şeye karışması endişesidir. Bu itibarla âdaba uygun olanı birinci hadîste belirtilen usuldür. Yâni kabı ağızdan uzaklaştırdıktan sonra nefes almaktır. Zâten üç nefesle su ve benzerini içmek sünnettir. Bu konu 18. bâbta rivayet olunan 3416 ve 3417. hadîslerde ve onların izahı bölümünde geçti.[52][52]
İzahı
îbn-i Abbâs (Radıyaîlâhü anh)'ın ilk hadisini Ebû D â v û d ve Tirmizi de rivayet etmişlerdir. îkinci hadis metninin başka kim tarafından rivayet edildiğine dâir bir kayıt bulamadım.
İçinde su ve benzeri bir içeceğin bulunduğu kabın içine üfleme-nin yasakhğı sebebi şöyle anlatılmaktadır: Çünkü üflemek şu iki nedenledir: îçilecek şeyin sıcaklığı veya görülen yabancı bir maddenin yutulmaması. Eğer içilecek şey sıcak ise üflemek suretiyle so-ğutmaktansa biraz beklemeli. Şayet saman çöpü gibi bir şeyin ağıza gelmemesi için üflenecekse, üfleme yerine o yabana maddeyi temiz bir şeyle çıkarıp atmak uygun olanıdır. Görüldüğü gibi suya ve benzeri bir içeceğe üflemenin bir anlamı yoktur.
İna kelimesi anlam bakımından su ve yemek kabını içerir. Bu itibarla yemek kabına üflemenin yasakhğı hükmü de ilk hadisten çıkar. Bu itibarla içinde içilecek veya yenilecek bir gıda maddesi bulunan kabın içine üflememek uygun olur. Çünkü üflerken tükürük zerreleri kabtaki gıda maddesine karışabilir. Başka kimselerin de ayni şeyden içmesi veya yemesi söz konusu ise tiksinmeye sebebiyet verilmiş olur.
Sünenimizin 3288 nolu hadisi de bu babın son hadîsi gibidir. Orada da konu ile ilgili bilgi verilmiştir.
Hülâsa kişi için ister yalnızca ister başkasıyla beraber bir kab-tan yemek yerken veya su ve benzeri bir şey içerken en uygun olanı kabın içine üflememesidir.[54][54]
İzahı
Bu babın ilk hadisi Zevâid nevilidendir. İkinci hadis B u h â r î ve Ebû Davûd tarafından da rivayet edilmiştir. Son hadisin Kütüb-i Sttte'nin hangisinde rivayet edildiğini tesbit edemedim.
Hadîslerde geçen bâzı kelimeleri açıklayayım: Ekûff: Keff'in çoğuludur, avuçlar manasınadır. Ker't Hayvanların su içmesi gibi kabsız ve avuçlamaksızm doğrudan doğruya ağızla su içmektir.
Şenn: Deriden mamul eski tulum manasınadır. Arîş*. Gölgelik, çardak ve çerkes manasınadır. Birke = Havuz, demektir.
Birinci hadisin sened durumu notta belirtildi. Tekrar anlatmaya gerek yoktur. Bu hadiste, Allah'ın gazabına uğradığı bildirilen kavimden maksad yahûdiler olabilir. Sindi bu görüştedir. Onun anlattığına göre ed- Dümeyrî, bununla maymun şekline mes-hedilen kavmin kasdedildiği görüşünü benimsemiştir.
Bu hadisin sonunda îsâ (Aleyhisselâm) 'a âit; ifâdesi, bir cümleden ibaret olabilir. Bu takdirde manâsı şöyle olur: "Dünyâ ile beraber buna Öf."
Söz konusu ifâde iki cümle olabilir. Bu takdirde manâsı şöyle olur: "Öf. Bu (yâni bardak) dünya ile beraberdir." Yâni bardak dünyayı seven kimselerin kullandığı kabtır."[56][56]
26- Topluluğa Su Ve Benzerini Sunan Kişi Hepsinden Sonra İçer, Babı
3434) "... Ebû Katâde (Radtyallâhü anhyden rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Topluluğa su ve benzeri meşrubatı sunan kişi içmek bakımından onların sonuncusudur.»"[58][58]
27- Cam Bardakta (Su Ve Benzeri Meşrubatı) İçmek Babı
3435) "... îbn-i Abbâs (Radtyallâhü ankümâ)'dan; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bir cam bardağı vardı, onda içiyordu.*'
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Mendel bin Ali ve Mu-hammed bin îshâk bulunur. Bu iki râvl de zayıftır.
[2][2]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/125-127.
[4][4]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/128.
[6][6]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/130-131.
[8][8]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/132-133.
[10][10]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/135.
[12][12]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/136-137.
[14][14]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/138.
[16][16]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/140-142.
[18][18]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/142-143.
[20][20]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/143-145.
[22][22]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/147-148.
[24][24]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/149-151.
[26][26]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/153-154.
[28][28]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/156-157.
[30][30]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/159.
[32][32]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/160-162.
[34][34]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/163-165.
[36][36]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/165-166.
[38][38]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/168.
[40][40]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/169-170.
[42][42]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/171.
[44][44]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/172.
[46][46]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/174-175.
[48][48]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/175-176.
[50][50]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/177-178.
[52][52]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/178-179.
[54][54]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/180-182.
[56][56]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/183-184.
[58][58]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/185.
[59][59]Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 9/185-186.