Âlem-i Misâl Nedir?

Âlem-i misal, her şeyin suret ve hakikatinin geçtiği ve temessül ettiği âlemdir. Tabir-i diğerle; dünya ile ahiret arasında bir âlemdir ki, bu sebeble âlem-i misale, berzah âlemi, kabir âlemi veya sur âlemi de denilmektedir.
Şimdi âlem-i misali, birkaç misal ile zihne takrib etmeye çalışacağız:
Birinci Misal: İhlas ile söylenen اَلْحَمْدُ لِلّهِ kelimesinin her bir harfi, âlem-i misalde birer meyvedar ağaç olarak temessül eder. Bu kelimede on harf bulunduğundan, âlem-i misalde on ağaç olur. Her bir ağaçta en az on meyve bulunur.
İkinci Misal: Gıybet, âlem-i misâlde pis kokulu bir et parçası olarak temessül eder. (Sözler 480)
Üçüncü Misal: Hilekâr bir adam, âlem-i misâlde maymun veya tilki suretinde görünür.
Dördüncü Misal: Kindar adam, âlem-i misâlde yılan suretindedir.
Beşinci Misal: Namus noktasında gayretsiz olan bir insan, âlem-i misalde domuz suretindedir.
Altıncı Misal: Dünyaya karşı çok hırsı bulunan adamın âlem-i misâldeki şekli karıncadır. Zira karıncaya bir sene boyunca, bir iki dane kafi gelirken o, hırs sebebiyle yüzlerce, binlerce daneyi toplar, yığar, fakat yiyemez. Haris adamın helal-haram demeyip mal toplaması, âlem-i misalde karınca şeklinde temessül eder. Bu adam kabre girdiği zaman, kabri karıncalarla dolar ve onu ta’zib ederler.


Yedinci Misal: Namazını tadil-i erkana riayet etmeden kılan bir kişinin âlem-i misâldeki şekli hırsızdır. Çünkü Resul-i Ekrem (a.s.m), hadis-i şeriflerinde en kötü hırsızın, namazından çalan, yani kıraatını, rükuunu, itidalini, secdelerini yerli yerince yapmayan kimse olduğunu açıklamıştır. Bu sırra binaen; Resul-i Ekrem (a.s.m), erkeklerden bey’at alırken “Hırsızlık etmeyin!” diye bey’at almamış. Fakat Kur’an lisanıyla kadınlardan bey’at alırken “Hırsızlık yapmayın!” (Mümtehine 12) diye emretmiş ve bey’atlarını bu şekilde kabul buyurmuştur. Zira ekser kadınlar, namaza gereği gibi ehemmiyet vermemektedirler.
İmam-ı Rabbani bu konuda mealen şöyle buyurmaktadır: “Kadınlar, namazlarında hırsızlık yapıyorlar. Yani namazlarını düzgün kılmıyorlar, tadil-i erkana riayet etmiyorlar. Onun için Resul-i Ekrem (a.s.m), Kur’an lisanıyla onlara başkalarının malını çalmama şartını koşmuş, işarî mana ile kadınlara, namazlarından çalmamalarını emretmiştir.”
Sekizinci Misal: Beş vakit namazını kılan, kebairi terk eden bir mü’min, âlem-i misâlde; içinde azığı bulunan çantası elinde, silâhı omzunda bir asker şeklinde temessül eder. Namazı terk eden, kebairi işleyen bir kimse de âlem-i misalde çantasız ve silahsız bir surette temessül eder. Zira âlem-i misalde namaz çanta suretinde, takva da silah suretinde temessül etmektedir. (Üçüncü Söz)
Ve hakeza her şeyin suret ve hakikati Alem-i Misal’e geçer, kaydedilir.
Evliyaullah, âlem-i misalde eşyanın suret ve hakikatini keşfen görür, fakat ilmen isbat edemezler. Asfiya makamında olanlar ise, âlem-i misalde keşfen gördüklerini, ilham yoluyla ilmen dahi izah ve isbat ederler. Müellif (r.a), asfiya makamında olup eserlerini bu minval üzere kâleme almış ve bu hakikati, 18. Mektup’ta izah etmiştir.
Kur’an-ı Azimu’ş-Şan’da âlem-i misaldeki temessülatla alakalı pek çok misaller mevcuttur. (Bakara / 17, 19, 20, 171, 261, 264, 265 ; Al-i İmran/ 117 ; En’am / 122 ; Yunus / 24 ; Hud / 24 ; İbrahim / 18, 24, 25, 26 ; Nahl / 75, 76 ; Kehf / 45 ; Ankebut / 41 ; Zümer / 29 ; Hadid / 20 gibi) Biz bu misallerden nümune olarak iki misal zikredeceğiz:
Birinci Misal:
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ الَّذى اتَيْنَاهُ ايَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا فَاَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاوينَ وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلكِنَّهُ اَخْلَدَ اِلَىالْاَرْضِ وَاتَّبَعَ هَويهُ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ اِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ اَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْ ذلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

“Ey Resulüm! Onlara (Yahudilere) o kimsenin (İsrail oğullarından bir alimin) haberini oku ki, kendisine ayetlerimizi vermiştik, onu Tevrat’ın ahkamına vakıf kılmıştık da o, inkar etmek suretiyle o ayetlerin ahkamından tecerrüd etti, soyuldu. Binaenaleyh şeytan onu kovalayıp kendine tabi kıldı. Böylece o kimse, dalalete düşüp helake uğrayanlardan oldu. Eğer dileseydik, elbette o kimseyi bu ayetler sayesinde yükseltirdik, mertebesini yüce kılardık. Fakat o, dünyaya meyletti ve hevasına tabi oldu. İşte onun misali tıpkı köpeğin misali gibidir ki, üzerine varsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. Ayetlerimizi yalanlayanların hali işte böyledir. Ey Resulüm! Kıssayı anlat. Olur ki gereği gibi düşünürler.”( A’raf 175-176)

İkinci Misal:
مَثَلُ الَّذينَ حُمِّلُوا التَّوْريةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ اَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذينَ كَذَّبُوا بِايَاتِ اللّهِ وَاللّهُ لَايَهْدِى الْقَوْمَ الظَّالِمينَ

“Tevrat’la mükellef tutulup da onunla amel etmeyenlerin misali, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin misali gibidir. Allah’ın ayetlerini tekzib eden kavmin hali ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”( Cuma 5)

Bu ayet-i kerimelerde Yahudi alimleri; dünyaya meyletmeleri, ehl-i dünyaya dalkavukluk yapmaları, şehvet, şöhret ve menfaat peşinde koşmaları, semen-i kalil olan dünya karşılığında Tevrat’ın ahkamını değiştirmeleri sebebiyle birinci misalde kelbe; ikinci misalde ise eşeğe teşbih edilmiştir. Zira kelb menfaati, eşek ise şehveti temsil eder. Âlem-i misalde bu ahlak-ı zemime sahipleri, kelb ve eşek suretinde temessül ederler.

Kaynak: Semendel Yayınları

"Sâhil-i selâmet olan Dârüsselâma Ümmet-i Muhammedi'yeyi (a.s.m.) çıkaran bir Sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz."

TPL_BACKTOTOP