بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak, şu áleme, husúsan nev-ı beşere Resûl-i Ekrem (asm)’ı en büyük bir eser-i rahmet olarak irsâl buyurduğu gibi; o Zât-ı Ekrem (asm)’ın vârisleri olan ulemâ-i ümmeti de birer eser-i rahmet olarak ümmetinin imdâdına göndermiştir. Bâ-husús tavzíf makámında olan ulemâ ve asfiyâ, bu noktada çok daha ehemmiyyetli bir mevkı‘ teşkîl ederler. Zîrâ, bu mübârek táife, nev-ı beşerin ayları ve yıldızları mesâbesindedirler. Ay gibidirler. Zîrâ, ziyâ-i nübüvvetten nûrlarını alıp ümmeti, o envâr ile tenvîr ve irşâd ederler. Yıldız gibidirler. Ümmet, onların rehberlik ve irşâdıyla ma‘nevî ve uhrevî yollarda selâmetle sülûk ederler. Risâle-i Nûr’un birinci talebesi olan Seyyid İbrâhîm Hulûsí YAHYÂGİL (ra) de, bu ulemâ ve asfiyâ káfilesine ihsân-ı İlâhî ile dâhıl olmuş zevât-ı áliyyedendir. Bu husús, ehlince ma‘lûm ve bedîhîdir. Üstâd Bedîuzzamân Hazretleri’nin gelecek ifâdeleri, onun ilm-i hakíkatte ne kadar mesâfe kat‘ ettiği husúsunda bir delîl teşkîl eder. Zîrâ, Risâle-i Nûr gibi hakíkatli, bürhânlı, nûrlu, esrârlı, derin, yüksek bir eser üzerinde teksîf-i himmet etmek, elbette tálibi için büyük bir pâyedir ve ilimde yüksek bir mevkı‘ kazanmaktır. Üstâd Bedîuzzamân (ra) Hazretleri, Risâle-i Nûr’un birinci talebesi olan Hacı Hulûsí Bey merhûma hıtáben şöyle buyurmuştur:

“Sizin gibi hakíkata yetişmiş ve hakíkattaki hakíkí tesellî ve esâslı sevinci bulmuş zâtlara, envâr-ı îmâniyyenin ve esrâr-ı Kur’âniyyenin neşirlerine karşı ehl-i dalâletin ve şeytánların desâisle tehâcümünden neş’et eden müşkilât ve gam ve kedere karşı sabır ve metânet et ve hüzün ve merâk etme demeye ihtiyâc hissetmem.” “Cemâata ‘Sözler’i okumak zamânında, sendeki hissiyyât-ı áliyye ve fazla inkişâf ve fedâkârâne hamiyyet-i dîniyye galeyânının sırrı şudur ki: “Velâyet-i kübrâ olan verâset-i nübüvvetteki makám-ı teblîğin envârı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’ân Saíd’in vekîli, belki ma‘nen aynı hükmüne geçtiğin içindir.” Hem Hacı Hulûsí Bey merhûmun; “Elláh kabûl etsin. Ben, Risâle-i Nûr eserleri üzerinde elli sene ter döktüm” ifâdesi, onun ilm-i hakíkat olan Risâle-i Nûr eserleri üzerinde ne kadar sa‘y ü gayret gösterdiğini ortaya koyuyor. Nasıl ki, bir hazîne bulunsa, o hazîneye ancak bir anahtar ile girilir ve ondan istifâde edilir. Aynen öyle de, ulûm-i dîniyye, bâ-husús ilm-i hakíkat, bir hazînedir. O hazîneye ancak ma‘nevî bir anahtar ile girilir ve o ulûm ve hakáiktan istifâde edilir. İşte, o ma‘nevî anahtar, ulemâ-i İslâm, bâ-husús ulemâ-i muhakkikínin âsâr ve beyânlarıdır. Bu zevât-ı áliyye, başta Kur’ân ve Hadîs olmak üzere ulûm-i dîniyyeyi ümmete ders vermişler, onları ma‘nen tenvîr etmişler, böylece dünyâ ve âhiret yolculuğunda onlara rehberlik ve üstâdlık vazífesini bi-hakkın îfâ etmişlerdir. Seyyid İbrâhîm Hulûsí Yahyâgil (ra) da o ulemâ-i muhakkikínden birisidir. O zât-ı nûrânînin, esrâr-ı Kur’âniyyeye, ilm-i esrâr-ı hurûfa ve esrâr-ı Hadîs’e vâkıf ve muttalî bir zât olduğu, ehlince müsellemdir. Bu eserimiz, mektûb vâsıtasıyla o zâta sorulan ba‘zı suâllere verilen cevâblardan müteşekkildir. Bu cevâblar, ba‘zı mesâil-i dîniyyenin, husúsan Risâle-i Nûr’da geçen ba‘zı müşkil, mu‘dal ve îzáha muhtâc yerlerin şerh ve îzáhı hükmündedir. Bu suâller, zamânında Nûr’un birinci talebesi olan merhûm Hacı Hulûsí Bey’den sorulmuş, o zât-ı nûrânî de gáyet vecîz ve mukni‘ cevâblarla o suâlleri cevâblandırmıştır. Bu vecîz ve ilmî cevâblar, Risâle-i Nûr’u doğru ve daha iyi anlamamız ve ilm-i hakíkati tahsíl etmemiz husúsunda birer anahtar mesâbesindedir. Hem Risâle-i Nûr Hizmeti’ne áid çok ehemmiyyetli düstûrları hâvîdir.


Mektubat-ı Hulusiyye 2

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak, şu áleme, husúsan nev-ı beşere Resûl-i Ekrem (asm)’ı en büyük bir eser-i rahmet olarak irsâl buyurduğu gibi; o zât-ı Ekrem (asm)’ın vârisleri olan ulemâ-i ümmeti de birer eser-i rahmet olarak ümmetinin imdâdına göndermiştir. Bâ-husús tavzíf makámında olan ulemâ ve asfiyâ, bu noktada çok daha ehemmiyyetli bir mevkı‘ teşkîl ederler. Zîrâ, bu mübârek táife, nev-ı beşerin ayları ve yıldızları mesâbesindedirler. Ay gibidirler. Zîrâ, ziyâ-i nübüvvetten nûrlarını alıp, ümmeti o envâr ile tenvîr ve irşâd ederler. Yıldız gibidirler. Ümmet, onların rehberlik ve irşâdıyla ma‘nevî ve uhrevî yollarda selâmetle sülûk ederler. Risâle-i Nûr’un birinci talebesi olan Seyyid İbrâhîm Hulûsí YAHYÂGİL (ra) de, bu ulemâ ve asfiyâ káfilesine ihsân-ı İlâhî ile dâhıl olmuş zevât-ı áliyyedendir. Bu husús, ehlince ma‘lûm ve bedîhîdir. Üstâd Bedîuzzamân Hazretleri’nin gelecek ifâdeleri, onun ilm-i hakíkatte ne kadar mesâfe kat‘ ettiği husúsunda bir delîl teşkîl eder. Zîrâ, Risâle-i Nûr gibi hakíkatli, bürhânlı, nûrlu, esrârlı, derin, yüksek bir eser üzerinde teksîf-i himmet etmek, elbette tálibi için büyük bir pâyedir ve ilimde yüksek bir mevkı‘ kazanmaktır. Üstâd Bedîuzzamân (ra) Hazretleri, Risâle-i Nûr’un birinci talebesi olan Hacı Hulûsí Bey merhûma hıtáben şöyle buyurmuştur: “Sizin gibi hakíkata yetişmiş ve hakíkattaki hakíkí tesellî ve esâslı sevinci bulmuş zâtlara, envâr-ı îmâniyyenin ve esrâr-ı Kur’âniyyenin neşirlerine karşı ehl-i dalâletin ve şeytánların desâisle tehâcümünden neş’et eden müşkilât ve gam ve kedere karşı sabır ve metânet et ve hüzün ve merâk etme demeye ihtiyâc hissetmem.” “Cemâata ‘Sözler’i okumak zamânında, sendeki hissiyyât-ı áliyye ve fazla inkişâf ve fedâkârâne hamiyyet-i dîniyye galeyânının sırrı şudur ki: “Velâyet-i kübrâ olan verâset-i nübüvvetteki makám-ı teblîğin envârı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’ân Saíd’in vekîli, belki ma‘nen aynı hükmüne geçtiğin içindir.” Hem Hacı Hulûsí Bey merhûmun; “Elláh kabûl etsin. Ben, Risâle-i Nûr eserleri üzerinde elli sene ter döktüm” ifâdesi, onun ilm-i hakíkat olan Risâle-i Nûr eserleri üzerinde ne kadar sa‘y ü gayret gösterdiğini ortaya koyuyor. Nasıl ki, bir hazîne bulunsa, o hazîneye ancak bir anahtar ile girilir ve ondan istifâde edilir. Aynen öyle de, ulûm-i dîniyye, bâ-husús ilm-i hakíkat, bir hazînedir. O hazîneye ancak ma‘nevî bir anahtar ile girilir ve o ulûm ve hakáiktan istifâde edilir. İşte, o ma‘nevî anahtar, ulemâ-i İslâm, bâ-husús ulemâ-i muhakkikínin âsâr ve beyânlarıdır. Bu zevât-ı áliyye, başta Kur’ân ve Hadîs olmak üzere ulûm-i dîniyyeyi ümmete ders vermişler, onları ma‘nen tenvîr etmişler, böylece dünyâ ve âhiret yolculuğunda onlara rehberlik ve üstâdlık vazífesini bi-hakkın îfâ etmişlerdir. Seyyid İbrâhîm Hulûsí Yahyâgil (ra) da o ulemâ-i muhakkikínden birisidir. O zât-ı nûrânînin, esrâr-ı Kur’âniyyeye, ilm-i esrâr-ı hurûfa ve esrâr-ı Hadîs’e vâkıf ve muttali‘ bir zât olduğu, ehlince müsellemdir. Bu eserimiz, 1970-1984 yılları arasında El-Hâc Molla Muhammed Ali DOĞAN tarafından Hacı Hulûsí Bey merhûma değişik zamânlarda mektûb vâsıtasıyla sorulan ba‘zı suâllere yine mektûbla verilen cevâblardan müteşekkildir. El-Hâc Molla Muhammed Ali DOĞAN tarafından ba‘zı suâller, remizli ve şifreli olarak sorulmuş. O zât da aynen remizli ve şifreli olarak cevâb vermiştir. 


Mektubat-ı Hulusiyye 3

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak, şu áleme, husúsan nev-ı beşere Resûl-i Ekrem (asm)’ı en büyük bir eser-i rahmet olarak irsâl buyurduğu gibi; o zât-ı Ekrem (asm)’ın vârisleri olan ulemâ-i ümmeti de birer eser-i rahmet olarak ümmetinin imdâdına göndermiştir. Bâ-husús tavzíf makámında olan ulemâ ve asfiyâ, bu noktada çok daha ehemmiyyetli bir mevkı‘ teşkîl ederler. Zîrâ, bu mübârek táife, nev-ı beşerin ayları ve yıldızları mesâbesindedirler. Ay gibidirler; zîrâ ziyâ-i nübüvvetten nûrlarını alıp ümmeti, o envâr ile tenvîr ve irşâd ederler. Yıldız gibidirler; ümmet, onların rehber ve irşâdıyla ma‘nevî ve uhrevî yollarda selâmetle sülûk ederler. Risâle-i Nûr’un birinci talebesi olan Seyyid İbrâhîm Hulûsí YAHYÂGİL (ra) de, bu ulemâ ve asfiyâ káfilesine ihsân-ı İlâhî ile dâhıl olmuş zevât-ı áliyyedendir. Bu husús, ehlince ma‘lûm ve bedîhîdir. Üstâd Bediüzzamân Hazretlerinin gelecek ifâdeleri, onun ilm-i hakíkatte ne kadar mesâfe kat‘ ettiği husúsunda bir delîl teşkîl eder. Zîrâ, Risâle-i Nûr gibi hakíkatli, bürhânlı, nûrlu, esrârlı, derin, yüksek bir eser üzerinde teksîf-i himmet etmek, elbette tálibi için büyük bir pâyedir ve ilimde yüksek bir mevkı‘ kazanmaktır. Üstâd Bediüzzamân (ra) Hazretleri, Risâle-i Nûr’un birinci talebesi olan Hacı Hulûsí Bey merhûma hıtáben şöyle buyurmuştur: “Sizin gibi hakíkata yetişmiş ve hakíkattaki hakikî tesellî ve esâslı sevinci bulmuş zâtlara, envâr-ı îmâniyyenin ve esrâr-ı Kur’âniyyenin neşirlerine karşı ehl-i dalâletin ve Şeytán’ların desâisle tehâcümünden neş’et eden müşkilât ve gam ve kedere karşı sabır ve metânet et ve hüzün ve merâk etme demeye ihtiyâc hissetmem.” “Cemâata ‘Sözler’i okumak zamânında, sendeki hissiyyât-ı áliyye ve fazla inkişâf ve fedâkârâne hamiyyet-i dîniyye galeyânının sırrı şudur ki: “Velâyet-i kübrâ olan verâset-i nübüvvetteki makám-ı teblîğin envârı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’ân Saíd’in vekîli, belki ma‘nen aynı hükmüne geçtiğin içindir.” Hem Hacı Hulûsí Bey merhûmun, “Elláh kabûl etsin. Ben, Risâle-i Nûr eserleri üzerinde elli sene ter döktüm” ifâdesi, onun ilm-i hakíkat olan Risâle-i Nûr eserleri üzerinde ne kadar sa‘y ü gayret gösterdiğini ortaya koyuyor. Nasıl ki, bir hazîne bulunsa, o hazîneye ancak bir anahtar ile girilir ve ondan istifâde edilir. Aynen öyle de, ulûm-i dîniyye, bâ-husús ilm-i hakíkat, bir hazînedir. O hazîneye ancak ma‘nevî bir anahtar ile girilir ve o ulûm ve hakáikten istifâde edilir. İşte, o ma‘nevî anahtar, ulemâ-i İslâm, bâ-husús ulemâ-i muhakkıkínin âsâr ve beyânlarıdır. Bu zevât-ı áliyye, başta Kur’ân ve Hadîs olmak üzere ulûm-i dîniyyeyi ümmete ders vermişler, onları ma‘nen tenvîr etmişler, böylece dünyâ ve âhiret yolculuğunda onlara rehberlik ve üstâdlık vazífesini bi-hakkın îfâ etmişlerdir. Seyyid İbrâhîm Hulûsí Yahyâgil (ra) da o ulemâ-i muhakkıkínden birisidir. O zât-ı nûrânî, esrâr-ı Kur’âniyyeye, ilm-i esrâr-ı hurûfa ve esrâr-ı Hadîs’e vâkıf ve muttali‘ bir zât olduğu, ehlince müsellemdir. Bu eserimiz, mektûb vâsıtasıyla o zâta sorulan ba‘zı suâllere verilen cevâblardan müteşekkildir. Bu cevâblar, ba‘zı mesâil-i dîniyyenin, husúsan Risâle-i Nûr’da geçen ba‘zı müşkil, mu‘dal ve îzáha muhtâc yerlerin şerh ve îzáhı hükmündedir.

"Sâhil-i selâmet olan Dârüsselâma Ümmet-i Muhammedi'yeyi (a.s.m.) çıkaran bir Sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz."

TPL_BACKTOTOP